Kuruseki, Tokat'ın Büyükalmus ilçesine bağlı, otuz haneli, ufak bir köydür. Buğday, mısır, nohut yetiştirir. Daha geçen yıllara kadar Kuruseki deyince, komşu köyler arasında önce kuraklığını bilir, söylerlerdi. Bu yüzden de yakınırdı Kurusekililer:
Yağmur yağarsa can Kuruseki can
Yağmur yağmazsa yan Kuruseki yan
Oysa şimdi, o kurak dağda yavaş yavaş filizlenen bir zeytin dalı var: aşık Selmani. Ve komşu köyler Kuruseki'ye "Selmani'nin Köyü" diyorlar artık.
Boyunca oğlu var ama, okuma yazmayı yakında öğrenmiş, ancak geçen yıl ilkokul diploması almıştı. O güne kadar da bütün koşmalarını, koçaklamalarını, hatta atışmalarını bile ezberinde tutardı. Bu yıl Konya'da yurdun dört bucağından gelen nice aşığa, tek başına meydan okudu:
Ey Hasan, gönülden yananlar gelsin,
Sulara katılanlar akanlar gelsin.
Dudağı iğneyle çıkanlar gelsin.
Herkes usta olan dilleri tanır.
Aşıklar Selmani'nin demek istediğini iyi anladılar. Öteden beri, atışmaların en zorlusu da buydu zaten: Dudakdeğmez.
Selmani, iki dudağının arasına, dikine bir toplu iğne yerleştirdi. Ayak denilen bir mısra istedi. Baba Efkari verdi ayağı:
Aşıklar söylenen sözden alırsa,
İnsanlar içinde hastan sayılır.
Şimdi Selmani, bu ayağa göre, üstelik o anda içinden doğduğu gibi, sözü tatlı, manası hoş bir koşma söyleyecekti. Ama sözlerinde "M" ve "B" gibi dudağı kırpan harfler bulunursa, iğne dudaklarına batar, ağzı kan içinde kalırdı. Bu yüzden de halk şairleri arasında, nice yarışmanın en çetini dudakdeğmezdir. Çok kişi, dudağına batan iğnenin acısıyla kekelemiş, yahut er meydanını terkedip gitmişti.
Selmani derin derin içini çekti. Sazına kulak verdi. Gözlerini uzaklara dikti. Başladı:
Aşıklar söylenen sözden alırsa
İnsanlar içinde hastan sayılır.
Hakikat dersini özden alırsa,
Yaratan Tanrı'ya dosttan sayılır.
Gözler hep Selmani'deydi. Dudaklarının arasındaki incecik toplu iğne pırıl pırıl parlıyordu. Bakalım sonunu getirebilecek mi?
Aşkın dolusunu ergeç içerse,
Eğer serde kalır çokça içerse.
Yar elinden alır zehir içerse,
Tatlı ile dolan tastan sayılır.
Hem bir yandan dudakdeğmez harflerle kelimeler bulup yakıştırıyor, hem de bir yanda ermiş Yunus'lar gibi "Dolu İçen" aşığı anlatıyordu. Sıra ünvanıyle başlayacak olan son mısralardaydı:
"Tapşır" diye bağırdılar. Tapşırmak, aşığın "Şah Bendi" denen son kıtada, adını veya ünvanını söylemesidir. Selmani, "Selmani" diye başlarsa, ünvanındaki "M" harfiyle dudaklarını kırpıverecek, iğne saplanacaktı. Tapşırmazsa olmaz, kaybeder.
Yine kulak verdi sazına. İlhamı, sazın düşünden gelir gibiydi. Gülümsedi. Daha olumlu vurdu tellere. Adını söyledi, kurtardı:
Hasan aşıklıktan adın kalırsa,
Özü gönlü yıkık yadım kalırsa.
Sözünde özünde tadım kalırsa,
Sözün delilidir, ustan sayılır.
Doğruldu, sazı elinde eğildi. Selam verdi. İki dudağı arasındaki toplu iğneyi alırken, Konya kitaplık salonu, alkıştan çın çın çınlıyordu.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.