Sanıyorum ki, şafak vakitleri, inananları yüceliklere daha kolay yaklaştırıyor. İlk aydınlıklar, alacakaranlık ve ışık sisleri nurdan merdiven gibi ruhu alıp yükseltiyor. Geçen pazartesi sabahı Mevlana ile aramızda öyle bir yakınlaşma oldu. Az ışıkta renkleri hayal meyal seçilen türbesine sokuldum. Ben ona açıldım, o da beni dinledi gibi:
Sadece "yaşama şavkı" dedim, başka değil. Kendisini Allah'a kavuşturan o büyük neşeden bir zerre de, kendim, yakınlarım ve milletim için bahşolunmasına duacı olmasını istedim. O anda içim o kadar ferahladı ki, "olur" dedi gibi geldi bana.
Mevlana türbesinin aç kapı alınlığı üzerine kazılmış bir gazelinin şu Beyti, bu Konya seyahatim ve dergah ziyaretimde yine dilime vird oldu:
Kabetü'l-uşşak başed in makam
Her ki nakıs amed, inca şüd tamam.
(Bu yer aşıkların kabesidir; noksan gelir kişi burada tamam olur.)
"Tamam" olmak, "kamil" olmak elbette büyük meseledir, fakat "noksan" olan biz eksikli kullar için ne büyük hedef olmalı değil mi? Konya'da "Pir"in "Gül bahçesindeki" dergahına daima o ümitle gidilir. Orada köylü, işçi, fakir, zengin, aydın, bürokrat, kadın, erkek, ecnebi, her sınıf, cins ve meşrepten insanla karşılaşılır.
Bu yıl Konya'ya "Aşıklar Bayramı" için gittik. Konya Turizm Derneği Başkanı senatör Feyzi Halıcı ve arkadaşlarının sevilen misafirleri olarak sesler, sazlar, mabetler, dergahlar, müzeler arasında, çalışmakla dolu, birkaç gün geçti.
Konya'nın aydın evlatları, Türk geleneğinin büyük halkalarına yeni ilmikler atarak, kültür ve turizmi, gelenek ile Cumhuriyeti birleştirmesini ve memleket, hatta dünya ölçüsüne çıkarmasını bildiler. Konya, çok eskilerde, ta Mevlana çağında olduğu gibi, bazı haftalar, Türkiye'nin bir kültür başkenti oluveriyor. Derneğin başarılarından birisi 17 Aralık (Mevlana'nın vefatı)'tan önce başlayıp haftalarca süren Mevlana ihtifalleridir. Bu yıl, Hazret'in yedi yüzüncü vuslat yılı olması dolayısıyla, bu ihtifalde Konya dünya çapında ilim ve fikir seminerlerine sahne olacaktır.
İkincisi üç yıldan beri ihya edilen Türk ata sporu cirit geleneğidir. Filme alınacak güzellikte Türk atlı sporunun bir tarafını canlandıran ciritçilerimiz, geçen ayın sonlarında, parmakları ağızlarda bırakan hünerler göstermiş ve Konya'yı bir kez daha sevindirmişlerdir.
Nihayet bu aşıklar ziyaretgahında, sekiz yıldan beri yapılagelmekte olan bir başka kültür-turizm-gelenek çalışması da Konya Aşıklar Bayramı'dır. Bu yıl da, memleketin her yanından eli sazlı ve sazsız altmış kadar aşık, bu Mevlana beldesine çağrıldılar. Konya halkının hınca hınç doldurduğu büyük bir salonda on bir gün ve gece (19-30 Eylül) gösteriler yaptılar. Sonunda madalyalarını, az çok nakdi mükafatlarını alarak köylerine, kentlerine döndüler.
Bu yıl Aşıklar Bayramı'nın bir özelliği de Cumhuriyet'in ellinci yılı dolayısıyla Kültür Müsteşarlığının koyduğu yirmi beş bin liralık ödül idi. Bu para, en güzel Cumhuriyet şiirini halk tarzı içinde yazan aşığımıza: Birinciye 5.000, İkinciye 3.000, üçüncüye 2.000 ve kalan on beş şaire de, 1000'er lira olarak dağıtıldı.
Bu fırsatla halk şiirimizin bütün kudreti ile devam etmekte olduğu geleneğin, türküleri atışmaları, töreleri, tasavvufu, lisanı, imanı, öğütleri ile yaşadığı görüldü. Şiirde Halil Karabulut, Efkari Baba; Türküde, Mahmut Coşkuner, Çobanoğlu; Atışmada, İlhami, Selmani gibi değerler göğsümüzü kabarttı.
Tertemiz bir şehir olarak usulünce büyümekte olan Konya, biz orada iken, bir yandan Aşıklar Bayramı'nı kutluyor, bir yandan Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü'nün ilmi konferanslarını dinliyor, bir yandan da tüm vakarı, sükuneti ile ramazan ayının maneviyatına giriyordu.
Orada yorgun ama ferah günler geçirdik. Konya'nın bütün bu gösteriler için mutlaka çok büyük ve rahat bir salona ihtiyacı olduğu, bir de Mevlana'nın mutlaka bir "huzur parkı" ile kuşatılması temennileri ile ayrıldık. Bunları bir gün ayrıca yazarım.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.