Türk edebiyatının önemli bir bölümünü meydana getiren "Aşık Edebiyatı" ve "Aşıklık Geleneği" Türklük tarihinin çok eskilerine dayanır.
Türk milleti şair bir millettir. Çobanından padişahına kadar. Halk kendi içinden çıkardığı kendine daha yakın bulduğu şairi, "aşık" diye nitelendirmiş. Halk şairleri, yüzyıllardan beri Türk milletinin duygu ve düşüncelerini halk adına söylemişlerdir. Bunlar Türk toplumu içinde çok önemli görevler yüklenmişlerdir. Hakimlik, liderlik, hekimlik ve bilgelik.
Değişen toplum şartları ve sosyal ihtiyaçlar, onların da toplumun içindeki mevkiini değiştirdi. Ama şu değişmedi: Aşık, her zaman toplumun sözcüsü, gözü, kulağı ve dili oldu. Bunun temelinde; elinde "kopuz" adı verilen çalgı aleti kendini "saz" adı verilen alete terk edinceye kadar aşıkların; düşküne yardım, kötülüklerle savaş, aksaklıkları iyileştirme fonksiyonunu hiç bırakmamasında yatmaktadır.
Bu sebeplerle Türk toplumu; halk şairlerini, aşıkları sever, sayar. Din ve tasavvuf şairleri, köylü şairler, kasaba ve şehir şairleri, asker şairleri, göçebe şairleri gibi inanç ve mensup oldukları yerlere göre gruplara ayrılan halk şairlerinin ortak yönleri şunlardır: Dilleri sadedir, hece ölçüsüyle söyler ve yazarlar, saz çalarlar ve olaylara daima gerçekçi açıdan bakarlar.
Halk şairleri içinde, saz çalarak şiir söyleyen, irticali deyişler düzen ve bunları geleneğe bağlı şekil ve ezgi yapıları içinde icra edenlere "aşık", bu söyleme tarzına da "aşıklama" adı verilir.
Bunlar tabiat, din, savaş, fakirlik, geçimsizlik, güzellik, ölüm, hasretlik, yiğitlik vb. konuları; bayatı (mani), divani, koşma, lebdeğmez, destan, kalenderi, selis, varsağı, semai, türkü, ilahi, nefes, müstezad, musammat gibi milli türler içinde işlerler.
Aşık; ağıt yakar, destan anlatır, güzelleme düzer, öğüt verir, sevilmeyeni yerer, yiğitleri koçaklar.
Aşıklar yaptıkları bu sanatlarında birtakım kuralları da halkla birlikte uygular. Bunların hepsine birden "aşıklık geleneği" adı verilir. Yüzyılların eseri olan bu gelenekler ufak-tefek değişikliklerle bugün bile devam ettirilir.
Anadolu'nun özellikle Doğu'nun pek çok yöresinde; düğünlerin, sünnetlerin, nişan ve bayramların en büyük eğlence kaynağı aşıklardır. Başka bir deyişle aşıklar olmadan düğün-dernek olmaz. Daha çok köylerde çok rastlanan bu aşıklı eğlenceler, ya köy odalarında, ya da köy kahvelerinde yapılır. Köy odalarında toplanan konuklar halı, kilim serilmiş yerlerde ve minderlerde oturur, baş köşeye aşığı çıkarırlar. Kahvelerde ise, aşık yüksekçe bir yerdedir. Konuklar ise sandalyelerde. Tıklım tıklım dolu olan köy odası ve kahvelerde konuklar, aşıkları dinlemeye gelirler ve genellikle birden çok aşık bulunması istenir. Aşık bir kişi bile olsa tek başına geceyi idare edebilir.
Aşıklar bazen yanlarında çıraklarını da getirirler. Aşık, herkesin hoşuna gidecek hikaye ve destanları saatlerce türküler eşliğinde tatlı bir üslupla anlatır. O toplumun şivesini çok temiz bir Türkçe kullanarak çok usta bir konuşma ile hikayesini aktarır, herkese heyecanlı anlar yaşatır.
Bazı aşıklar öğüt olsun diye hikaye anlatmadan önce millet sevgisi, büyüğe saygı, mertlik, iyilik, doğruluk gibi konularda ustamalı deyişler söyler. Bunlara ve bu anlatımlarına "üstadname" adı verilir. Aşık Şenlik, Sümmani, Karacaoğlan, Aşık Sıtkı, Emrah gibi usta aşıklardan en az üç deyiş okurlar.
Ayrıca dua ederler: "Bu deyişleri bize kazandırmış bugün sağ olmayan üstadların, dinleyen; cemaatimizin yakınlarının geçmişlerinin ruhu şad olsun, Allah rahmet eylesin!"
Aşık bundan sonra anlatacağı hikayesinin kahramanlarını tanıtır. Elindeki sazı ile topluluk içinde dolaşır, değişik ses tonlarıyla her olayın, her kahramanın tasvirini ve tavrını anlatır. Bitirirken "Hikayemiz burada bitti. Allah hikayemizin ustasına rahmet eylesin, sizlerin muradını versin" diye dua eder. Duayı o kadar uzatır ki, ev sahibine, devletimize, devlet adamlarımıza, şehitlere, ordumuza uzun dualarda bulunur.
Kahvede veya köy odasında bulunan aşıklar birbirleriyle atışırlar. Aşıklar arasındaki deyişlerle birbiriyle karşılıklı söyleşmeleri çok ilgi çekici olur. Geleneğe göre aşığın biri ötekini "meydana" yani atışmaya çağırır. Halkın "ayak" dediği kafiye kelimelerini dinleyiciler verir. Verilen ayak üzere söylenen deyişler karşılıklı birer dörtlükle devam eder. Sonunda her iki aşık da tapşırmasını, yani adını (mahlasını) söyler.
Bu karşılaşmalarda bazı zaman güç denemesine bile girişirler. Muamma çözerler, lebdeğmez söylerler. Şiirli bilmecelere muamma denilir. Aşıkların söylediği deyişlerde dudakları birbirine değdirecek harflerden (m, p, b, v) kurulu kelime kullanmadan deyiş söylemelerine ise lebdeğmez (dudakdeğmez) adı verilir. Hatta aşıklar karşılıklı irticalen söyleyecekleri lebdeğmezi söylerken iki dudakları arasına toplu iğne koyarlar. Yanlış söyleyen aşığın dudağına iğne batar ve dudağı kanatır. Böylece o aşık yenik sayılır.
Aşıklık geleneği ile ilgili çok şeyler söylenebilir. Bu güzel milli geleneğimizin hala yaşamakta oluşu sevindirici ve sevindirici olduğu kadar da sahip çıkılması gereken milli bir emanettir.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.