Türküler, doğuştan sanata yatkın olan halkımızın çağlar boyu güfte ve beste yüklü, ortak duyarlığıdır. Türkler saz şairlerinin şekil kaygılarından öte bir doğuş halinde yaptıkları, daha doğrusu o anda söyledikleri bestelerdir. Türkülerin mayasında aşığın sevinci, heyecanı, kaderi ve deyiş ustalığı dile gelir. Aşık bu deyiş ustalığını sazının tellerine vurur, olur bir türkü, güzel mi güzel, yanık mı yanık. Halkımızın alın yazısı, duygusu, düşüncesi türüm türüm türkülerde tüter. Anadolu, bir uçtan bir uca boylu boyunca türkülerle serpilir, büyür, çiçek olur açar. Anadolu'nun kaderi, mutluluğu türkülerdedir. Aşık Veysel'in "Türk'üz, türkü çağırırız" deyişi millet olarak türküye verdiğimiz önemin, sevginin bir belirtisidir. Gerçekten sözlüklerde türkü teriminin kaynağı Türk kelimesinden türemiştir.
İçtenlikle yaşama sevinci içinde olan tatlı dilli, güler yüzlü, konuksever halkımız sereserpe günlük hayatını, sevincini, tasasını, hasretini türkü yapar kendisine. Söyler durur. Ne inancı varsa, ne muradı varsa, ne umudu gönlünde buram buram tüterse, bir sır gibi türkülere emanet eder. Mısralarda, notalarda nakış nakış saklar onları. Bu yüzden de halk türküleri yaşama serüveni boyunca halkımızın ortak duygusu, ortak sesi, ortak çağrısıdır. Halk türkülerinin bestesini çağlar ve beldeler boyunca halkımız yapar. Zaman geçer, türkünün soluğu değişir. Deyişi daha bir gümrah, daha bir alımlı olur. Sazın mızrabı bir yalçın dağa vurur, ortak ses yücelir. Denize iner kıvraklaşır. Ovada ılımlı mı ılımlı olur. Türküler, çağlar boyu halkımızın ses aynası olur. Yakar, yanar, yankılanır. Anadolu'yu yaşayan, Anadolu'yu yaşatan, bu güzelim türküler folklorumuzun endam aynasıdır.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.