Bir sabah aşık Şem'i'ye bir ahbabı gelerek, Sulukahveye bir aşığın uğradığını ve kahveye bir muamma astığını söyleyerek bir kağıda yazdığı muammayı Aşık Şem'i'ye uzattı. Muamma şuydu:
Ol nedir ki muallaktır kaşanesi?
Temeli yok üstad kendi kurar anı.
Zinciri var, kemendi var hem şanesi
Sakit durur lakin yakar nice canı.
Aşık Şem'i kendisini er meydanına çağıran bu muammaya karşı hemen orada bir muamma hazırlayıp ahbabına vererek, kahvedeki muammanın yanına asmasını söyledi. Aşık Şemi'nin muamması şöyleydi:
Üç harflidir ağyarı çok,
Dostu azdır, hem yari çok,
Aşık olan tanır anı,
Nadir gezer, efkarı çok.
İsmi vardır döner dilde,
Eserleri doğru yolda.
Yeri meçhul, ayrı belde
Bir şahtır ki izmarı çok
Sırrı açar sırrı vermez,
Her saraya gelip girmez.
Şem'i söyler aklı ermez,
Dili durmaz, ikrarı çok.
Kısa sürede iki aşık arasında bu muamma düellosu bütün şehirde duyuldu. İki aşığın karşılaşacağı günü şehir halkı merakla bekledi. Gün geldi çattı. İki aşık, yüzlerce meraklının huzurunda karşılaştılar, sazlarını ellerine alarak, şiirli sohbete başladılar. Önce bir taksim, sonra semailer, divanlar. Sıra geldi muammalara. Aşık Şem'i, Aşık Kenzi'nin muammasını sazıyla cevapladı:
Sinek gibi hırs yoluna uçup gidilmez,
Ankebut gibi temelsiz tuzak kurulmaz.
Günçu Vahdet bize mesken ezel-karı,
Emretmeyince bu aşk bir cevap verilmez.
Ehli-dil olanlar, muamma halloldu. Örümcek diye seslendiler, sevindiler. Sıra Aşık Şem'i'nin astığı muammaya geldi. Aşık Kenzi eline aldı sazını, başladı söylemeye:
Dinledim süzdüm erenler sözün,
Hatiften bir ses bir şah gibidir.
Bu mahsulüdür sağlam bir özün,
Yabancı değil dil agah gibidir.
Üç harfli bir çok metin aradım,
Daldım ummana zemin aradım.
Buna mahrem bir fatin aradım,
Bulunmadı işim eyvah gibidir.
Kenzi der ki geçmişiz alemden,
Bülbül anlar benim bu nalemden.
Belki beyanın geçmiş halemden,
Dilhanem harap tebah gibidir.
Aşık Şem'i sazını eline aldı muammasını açıkladı:
Üç harfli aşk sultanımız değil mi?
Agyarı aşk, düşmanımız değil mi?
O bir şahdır bulunmaz her gönülde,
Bizim boş bir cismanımız değil mi?
İsmi döner aşıkların dilinde,
Gezer daim doğruluğun yolunda.
Yeri anın seher vakti gülünde.
Bizim her an cananımız değil mi?
Sırrı verir nihan eyler ezelden.
Sünuhatı Hüdayı Lem-yezelden.
Verir safa daim hoşluk güzelden,
Her nefhası gülüstanımız değil mi?
Şem'i söyler aklım hayran karında,
Gönül müştak, gezer anın zarında.
Yarine yar, gözümüz yok agyarında,
Bu hal dilde elhanımız değil mi?
Bundan sonra iki aşık hoşça kucaklaştılar. Toplanan parayı ve hediyeleri Şem'i, Aşık Kenzi'ye bıraktı. Sanat sohbeti böylece o gece son buldu.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.