Halk şairleri ekseriyet itibariyle, saz çalan ve şiirlerini sazla söyliyen şairlerdir. Bunların eserleri, başka birisi tarafından naklolunurken dahi sazla okunmak sanki türe olmuştur: Her aşık kendi şiirlerini okuduğu, çalıp çağırdığı gibi, başka geçmiş veya yaşıyan halk şairlerinin eserlerini de saziyle okur.
Son devirlerde bazı şairler, saz çalmadıkları halde aşık tarzında şiirler yazıp söylemişlerdir. Fakat bunları, aşık tarzını taklideden, hece vezniyle manzumeler meydana getiren şairler saymak daha doğru olur. Saz, halk şairlerinin -hangi sınıftan olursa olsun- ayırıcı vasfıdır.
Bunlar içinde aruzla yazmış olanlar da vardır. Fakat aruzda mükemmelliğe varamadıkları halde, heceyi en güzel, en mükemmel şekliyle kullandıklarını, hatta hece vezninin ahenk ve ifade bakamından tekamülünde mühim rol oynamış olduklarını kabul etmek gerekir. Çünkü asırlar boyunca hece vezni yalnız halk şairlerinin vezni olarak kaldı: XVI ncı asır ortalarından XVIII inci asır sonlarına kadar geçen zamanda bu böyle olmuştur.
Dil bakımından, yüksek sanat eserlerine baka sadelikte halk şairlerinin müşterek vasıflarından birini verir. "Ötekilerine baka" diyoruz: Çünkü hiçbir zaman, türkçe kelimelerin, türkçe şekillerin ölçüsü bakımından, mesela yüksek edebiyat mahsulü olan Kutadgubilik derecesinde bir saz şairi mahsulü gösteremeyiz. Esasen, hiçbir zaman halk şairleri kendi aralarında da bu bakımdan ayni ölçüyü göstermemişlerdir. Hatta öyle halk şairleri vardır ki (mesela Dertli, veya Erzurumlu Emrah gibi) başka bazı vasıfları olmasa bunları dil bakımından bazı Divan şairlerinden ayırmak imkansızdır.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.