Yunus Emre bir halk şairi midir? Halk şairinden kastımız, aydın zümrenin bildiklerini bilmeyen, okuması yazması olmayan, ilhamını çevresinden alan, dili halk dili olan şairse, Yunus, asla halk şairi değildir. Yunus, Hind - İran ve Yunan mitolojisini bilen, Kur'an'a, hadise aşina olan, Müslümanlığın bu iki kaynağından lafzi, manevi iktibaslarda bulunan, Hukema felsefesini, tasavvufun en derin ve ince noktalarını tahlil kudretine sahip olan, Mevlana'nın Mesnevisinden tasarruflarla tercümeler yapan, divanından ve Sa'di-i Şirazi'den nazmen çeviri yapan, fakat ilmi bir gaye değil, vasıta saydığı için, melameti ihtiyar ettiği için, gerekince,
Ne ilmim var ne taatım ne gücüm var ne kuvvetim
Meğer senden inayetim kıla yüzüm ak Çalabım
diyen bir şairdir. Esasen Yunus'un yaşadığı devir bir istihale devridir. Farsçaya türkçeler girmekte, türkçe sözlerle farsça mastarlar, fiiller yapılmakta, öteyandan türkçeye arapça ve farsça sözler, terkipler girmede, bunlarla, "ferman olmak, pür nur eylemek, mesrur eylemek, galtan olmak, nüvaht etmek" gibi mastarlar ve fiiller düzenlenmektedir. Bu son örnekleri Yunus'tan aldık. Ayrıca Yunus'ta "Allah - Tanğrı, Çalap, akıl - us, kizb - yalan, vahdet - birlik, cennet - uçmak, cehennem - tamu, aşk - sevi, kar - assı, münevver olmak - ışımak, günah - suç ve yazık, ateş - od" gibi arapça, farsça ve türkçe aynı manaya gelen sözler, sayılamayacak kadar çoktur; ilm'el-yakin, safa - nazar, akl-ı maad, kevn-ü mekan" gibi terimlerden başka "şir - gir, bürd-u bar, hırka - puş, imruz-u ferda, nakş-u nigar" gibi terkipler, hatta "ola ki" yerine "başed ki" demekten çekinmez. Yunustaki arapça, farsça ve bugün anlamı pek anlaşılmayan ve kullanılmayan sözleri ve manalarını, hiç birini atlamadan yazmaya kalksak koca bir kitap olur. Bu arada, halkın yalnız adlarını duyduğu "Leyla - Mecnun, Şirin - Ferhad" gibi klasik İran edebiyatında geçen kıssalar, peygamberlerin hikayeleri şöyle dursun, şiirlerinde devrinin inançlarına "araz - cevher, akl-ı küll, nefs-i cüz'i, dokuz gök, dört unsur, yedi iklim ve yedi deniz..." gibi sözlerle, devrindeki topluluklara "ışık, ahi, Cami" gibi adlarla atıflar yapar, bunlarla mecazlar örer, Calinos'u, Bukrat'ı, İskender'i, Şeyh-i San'an'ı, İbrahim Edhem'i, Üveys'i anar; hasılı halkın haberi bile olmayan kanaatlerden, devrinin diliyle bahseder ki sonradan bu dil, "üç lisandan mürekkep lisan-ı azb'ül-beyan-ı Osmani", olacaktır. Yunus'ta heceyle aruz da kucak kucağadır. "Risalet'ün-Nushiyye"si, tam klasik edebiyata uygun, fasıllara ayrılarak tahkiye ve teşhis yoluyla, başta on üç beyti, "failatün failatün failün" vezninde, bundan sonraki mensur başlangıçtan sonrası "mefailün mefailün feulün" vezniyle ve mesnevi tarzında yazıldığı gibi divanında da kırk bir şiir aruzla yazılmıştır; geri kalan 262 şiir heceyledir (Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği tarafından İst. Sulhi Garan Matb. Koll. Şti.'nce 1965'te bastırılan ve İst. Fatih K.'deki divan esas tutularak diğer nüshalarla mecmualardan da faydalanmak suretiyle tarafımızdan hazırlanan baskı).
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.