Türk dilinin edebi mahsulleri gözden geçirilecek olursa görülür ki, bunları çeşitlere ayırmak mümkündür. Bir defa, ekseriyetle nasıl doğdukları ve sahipleri bilinmeyen, tamamiyle halkın malı denebilecek eserler var: Masallar, türküler gibi. Bunlara halk edebiyatı veya daha geniş anlamla folklor mahsulleri diyoruz.
Tamamiyle halkın malı olmaları bunların en mühim vasıflardır. Bunlar menşelerinde, her eser gibi ferdi olsalar bile, çok geçmeden, sadece kendilerini ilk meydana getiren adam unutulduğu için değil, halkın içinde dolaşırken boyuna yeni meçhul sanatkarların elinde şekil ve mevzu değiştirdikleri için de bu ferdiliklerini kaybeden eserlerdir. Kaldı ki bu türlü eserlerden bir kısmında esasen bu menşedeki ferdilik de en az ölçüdedir: Mesela, bir köyde her hangi bir vaka üzerine türkü yakan adam, o zamana kadar duyduğu türkülerdeki bir takım hazır kalıpları, zemin ve zamana göre icabeden değişiklikleri yaptıktan sonra terkibetmek suretiyle yeni bir türkü meydana getirilmiş olur. Bunlar hiçbir zaman hakiki sanat eserleri değildir; sanatkarın titizliğinin provasından geçmemiş, hatta çok zaman ferdi mahsul olarak doğuşları anındaki ilk güzelliklerini de zaman ve şartların çeşitli cilvelerine kurban etmiş mahsullerdir.
Fakat bunların vazifeleri bellidir: Kalabalık halk kütlelerini tatmin edecek sanatkarların bulunmadıkları devirlerde, yani yüksek, münevver zümre mümessilleri olan sanatkarların kendi alemlerine kapandıkları zamanlarda halk için bunlar sanat eserlerinin vazifesini yaparlar; halk acılarını, sevinçlerini, isyanlarını, ve arzularını, tesellisini, ümidini ve ümitsizliğini bunlarla ifade eder; bunlar yerine göre -hatta bazı zaman ayni edebi şekil içinde halkın gazetesi, tarihi, hikayesi, romanı, şarkısı, hicviyesi olabilir.
Bir de cemiyetin "mümtaz ve münevver" zümresinin, okumuş, zevki incelmiş, anadilinin hudutlarını aşmak ve doğrudan doğruya diğer dillerle temasa geçmek imtiyazına, böylece diğer kültürlerin nimetlerinden istifade hakkına sahip zümrenin edebiyatı var. Bunlar tam manasiyle sanat eserleridir. Sahipleri malumdur: Asılları pek az bozulmuştur; çoğu bize, daha müelliflerinin hayatında yazılmış kaynaklar vasıtasiyle intikal etmiştir.
Üçüncü bir nevi edebiyat mahsulleri daha var ki bunlar bu ilk iki çeşidin ortasında yer alıyor. Bunlar da edebiyat tarihinin malı olacak eserlerdir. Zira bu çeşitteki eserler de ikincidekiler gibi ve onlar kadar ferdi eserlerdir; ancak ferdilikleri muayyen şairlerin malı olarak tanınmalarından ve folklor eserlerine nispetle, daha az şekillerini değiştirerek ferdi sanat eseri hüviyetini daha çok muhafaza etmelerinden ibaret kalıyor. Folklor eserlerine nazaran ferdi hüviyetlerini daha çok muhafaza ediyorlar; fakat tamamen değil. Bunlar da folklor eserleri gibi zamanın değişmelerine az çok uğruyorlar. Hiçbir zaman, yüksek sanat mümessilinin eserleri gibi, ilk meydana geldikleri şekilde kalamıyorlar. Bunun birçok sebepleri vardır: Bir defa bunların intişarı kitaplar vasıtasiyle değil, şifahi rivayetler, yani hafızalar vasıtasiyle oluyor. Demek ki bunlar, kendilerini muhafaza eden kimselerin hafızalarına az çok tabi oluyorlar. Sade hafızalarına değil, biraz da isteklerine, görüşlerine ve düşünüşlerine. Nitekim hafızasındaki bir şiiri nakleden bir halk adamı, istiyerek veya istemiyerek onda o andaki kendi duyuş ve inanışlarına göre bir değişiklik yapabilir; bir halk şairinin eseri, o şairin olduğu kadar kendinindir de. Bundan dolayıdır ki bu çeşit mahsullerin çok defa, ilk meydana geldikleri andaki şekillerini kaybederek tanınmıyacak hale gelmeleri, sanatkarının adı bile unutulması, her zaman mümkündür. Bu suretle, ferdi sanat mahsulleri folklor mahsullerini doğurmuş olurlar. Biz birçok folklor mahsullerinin nasıl ferdi sanat mahsullerinden çıktığını tesbit etmeğe muvaffak oluyoruz: Mesela, manzumelerini okuduğunuz bir şairin, XVII nci asırda yaşamış Kul Mustafa'nın bir şiiri, zamanla Anadolu'da bir türkü ve oyun havası, meşhur "Genç Osman türküsü" haline gelmiştir. Keza bugün folklor mahsulü olarak önümüze çıkan birçok eserler, birbiri ardından gelmiş aşıkların işlemeleriyle bugünkü halini almışlardır: Halk hikayeleri, yarı destani halk romanları bu arada sayılabilir.
İşte bu son çeşitten olan eserlerin sahiplerine halk şairi diyoruz; antolojimizde yalnız bunların eserlerinden seçme yazılar bulunmaktadır. Bu şairler, bilhassa orta çağ nizamından Avrupa'ya nazaran çok geç kurtulmuş olan cemiyetimizde asırlar boyunca pek mühim bir yer tuttular. Folklor edebiyatiyle yüksek edebiyat arasındaki mesafeyi bunlar doldurdular.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.