Halk müziği, halkın kendi içinden yetişmiş kişilerin ya da adlarını bilmemize imkan olmayan halk sanatçılarının geleneksel, milli ölçü ve ritm kuralları ile, özel biçimlerde oluşturdukları müzik ürünlerinin tümüdür. Türk Sanat Müziği dışında, geniş halk toplulukları arasında gelişen, bütünü ile otantik, sanatsal endişelerden ve sınırlamalardan uzak "Saz Şairi / Ozan" dediğimiz halk sanatçılarının elinde, geleneksel nitelikleriyle kuşaktan kuşağa aktarılan halk müziğimiz; göçebe hayatın bir gereği olarak, durmadan yer değiştirmiş, değişik kültürlerle ilişki kurarak, sürekliliğini sağlamış, her gittiği coğrafyada varlığını korumuştur.
Halk müziği, toplumların, bütün boyutlarıyla, hayatından, kaynaklanan duygu, düşünce ve zevklerini işleyerek dile getiren, ait oldukları toplumların kültürünü yansıtan sözlü ve sözsüz ezgilerdir. Bir sanat endişesi olmadan, halkın duygu ve düşüncelerini, sevinç ve acılarını, yiğitlik, göç, sevgi, sıla özlemi ve daha başka güncel hayatın toplumsal olaylarını sade, fakat içten gelen ezgilerle anlatabilen ve halkın ortak yaratma gücünün ürünü olan bu müzik, "Halk Müziği" kavramını içerir.
Türk Halk Müziği repertuvarında bulunan ve bulunmayan her ezgi, başlangıçta, herhangi bir makama tabi olarak, adı bilinmeyen sanatkarlarca bestelenmişlerdir. Daha sonra anonim özellikler kazanan her ezginin başlangıçta mutlaka bir bestecisi vardır. Bu durum da, sanat müziği ve halk müziği diye adlandırdığımız Türk Müziğinin aynı temele dayandığının bir göstergesidir.
Türk Halk Müziğinin en eski şekli, Tonguzların "Şaman", Altay Türklerinin "Kam", Yakutların "Baksı", Oğuzların "Ozan" dedikleri büyücü şairlerin kopuzla çaldıkları ezgilerdir. Büyücülük, dansçılık, müzisyenlik, şairlik, hekimlik gibi bir çok özellikleri olan bu kişilerin toplum üzerinde çok büyük etkileri vardı. Dini törenlerde, ölülerin gömülmesi sırasında, hastaları tedavi için, bu kişiler, kendilerinden geçerek dans eder gibi birtakım hareketler yaparken, özel bir ezgi ile büyüleyici ve etkileyici sözleri olan şiirler söyler ve ellerindeki çalgı ile de çalarlardı. Bu törenlerde Şamanların davul kullanmasına karşılık, Kamlar, Baksılar ve Ozanlar kopuz denen ve üzerine bükülmüş at kuyruğu kılından iki sıralı kiriş geçirilmiş bir çalgı çalarlardı. İşte bugün kullandığımız bağlama ailesinin atası bu "Kopuz"dan başka bir şey değildi.
Osmanlılar'dan önce olduğu gibi, Osmanlı döneminde de Türkler, gittikleri her yere kendi müziklerini de götürmüşlerdir. Yerli müzikler, yerlerini Türk Müziğine terk etmek zorunda kalmışlardır.
Genel olarak Türk Müziği, yakın yıllara kadar devam eden ihmal, eğitimsizlik ve uygulanan yanlış politikalar, haklı haksız birtakım tenkitlere uğramış ve uğramaktadır. Oysa son yıllarda tabanda bir hareketlilik başlamış, bilimsel ölçülere dayanan eğitim ve araştırmaların başladığını görmek sevindiricidir.
Türk Halk Müziği, zannedildiği kadar basit ve monoton değildir. Aksine çok çeşitli sanat ve melodik incelikleri ihtiva eden mükemmel bir müzik karakteri taşır. En şaşılacak yönü ise, Türk Sanat Müziğinde bilhassa bestecilerin müziğe asgari ölçüleriyle vakıf olmaları ve bestelerini önceden bilinen kalıplara oturtmak suretiyle meydana getirdikleri halde, Türk Halk Müziği için aynı durum söz konusu değildir. Zira en tatlı melodik dizilişleri tamamen kendi içgüdüleriyle Türk Milletinin öz kabiliyeti ve ince duygularının ürünü olarak vücuda getirmişlerdir.
Türk Halk Müziğinin inceliklerine ve onun zevkine varabilmenin en önemli şartı, onu yakından tanımak, derinliklerine inebilmektir. Bunun için milli duygu ve milli düşünce ilk şarttır. Ancak o zaman o eşsiz güzellikten nasip alınabilir.
Türk Halk Müziğinin en belirgin özelliklerinden birisi de, yerel nitelikte olmasıdır. Yörelere göre farklı nitelikler gösteren halk müziğini ve ses sistemini kurallaştırmak, genelde, belki mümkün olabilir. O zaman da yerel olma özelliğini tanımlamak güçleşir.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.