Dağ, bayır; epey dolaşmış çocukluğundan beri elinden düşmeyen bağlamasına kimi yeri çorak, kimi yeri çağıl çağıl canlı, yeşil Anadolu'da renk vermişti.
Ve Konya'da kurulan er meydanına, sadece elinin kınası, kolunda bağlamasıyle değil, dolu gelmişti aşık Bacı. Kars'ın Çıldır ilçesine bağlı Gülyüzü köyünden Aşık Şeref Taşlıova ile sazlarını karşılıklı, uzun uzun konuşturdular. Sonra da bir "Bozlak" sundular.
Bu bozlağı Aşık Şeref şöyle anlattı:
"Hasan Ağa, köyünde yaman ağaydı. Tek oğlu vardı: Mustafa. Evermiş, köyün en güzel kızı Senem'i gelin almıştı. Ama aradan yedi yaz, yedi güz geçmiş, hala torun sahibi olamamıştı. Kusur oğlunda mı, yoksa gelininde mi bilmiyor. İlle de torun istiyordu".
Şeref, Hasan Ağa oldu. Aşık Bacı, Senem'i canlandırdı: Kayınbaba-gelin biraz da sert konuştular:
Hasan Ağa:
Bele bağlar,
Yar kemeri bele bağlar.
Bülbül ölmez gül bitmez,
Viran kalsın bele bağlar.
Senem:
Bele bağlar,
Yar başını bele bağlar.
Bülbül güle konmadı,
Neylesin bele bağlar.
Kayınbaba:
İlle isterim diyordu.
Yüksek dağdan kar isterem,
Engin dağdan bar isterem,
Oğul bağı barsız olmaz,
Ben yavrumdan bar isterem.
Gelin gerçeği söyleyecek ama sıkılgan:
Sıcak dağdan kar bekleme,
Soğuk bağda bar olur mu?
Bağ ne yapsın bağban çürük,
Bozuk bağda nar olur mu?
Öyleyse, kayınbaba başka gelin alacağını ima eder:
Yüksek dağlar karsız olmaz
Engin bağlar barsız olmaz
Yedi yıldır bağ beklerim
Oğul bağı barsız olmaz.
Artık susmak fayda etmez. Gelin üstüne bir değil, yedi gelin daha gelse, torun nafile demeye getirir. Çıkarır baklayı ağzından:
Sıcak dağdan kar bekleme
Soğuk bağdan nar bekleme
İster yedi bağı besle
Sen yavrundan bar bekleme.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.