Konya oldum olası aşıklar diyarıdır. Allah aşıkları, Muhammed aşıkları, vatan, millet aşıkları. Aşıkların en büyüğü Mevlana Celaleddin orada, toprak içinde değil, sevenlerin gönlünde yatar, Türk yaşama aşkının timsali Nasreddin Hoca, size Akşehir'den gülücükler yollar; Yunus Emre bir yerlerden sırlar açar. Hatta uzak Toroslar'dan Karacaoğlan'ın, Dadaloğlu'nun sesi sazı duyulur.
Bütün Anadolu, Horasan, Azerbaycan, Rumeli vakit vakit Konya'da toplanmış ve dünyaya oradan açılmıştır. Bu sefer de böyle oldu. Konya Turizm Derneği şair (ve senatör) Feyzi Halıcı'nın şahsında yeni bir sanat ve gayret aşıkı buldu. Halıcı, dört yıldan beri Türkiye Aşıklar Bayramı'nı Konya'nın bir geleneği haline getirdi. Her yıl nazikane davet edildiğim bu "bayram"ın jürisine ancak bu yıl katılmak imkanı buldum.
Konya'nın güneşli günlerine rastlayan bir güzel üç günden sonra, gönlüm zenginleşmiş, başım dinçleşmiş, içim huzur ile, kulaklarım nağmeler, mısralar ve saz sesleriyle dolmuş olarak döndüm. Görüp düşündüklerimi anlatmaya çalışıyorum:
Jürideki dostların hep nükteci, deryadil insanlar: Şair Orhan Şaik Gökyay, folklorcu İhsan Hınçer, Şair Osman Attila, Şair Gültekin Samanoğlu, Tercüman'ın tiyatro ve sanat yazarı Orhan Tahsin ve Konyalı bir musikişinas, Asaf Güven. Ya Konya halkının efendiliği, sükuneti. Kendi yüreğinden ve hançeresinden kopmuş aşıkların hünerlerini bağrına basışı. Kadın erkek, genç yaşlı, memur, esnaf, işçi. Hepsinin tutkunluk ölçüsündeki merakı. Bunlar bana cesaret verdi. Koca bir salon, dört günde altı defa dolup boşaldıkça. Milletin sahici, özden aşıklarına (ozanlarına, saz şairlerine) sevgiler gösterip alkışlar çınladıkça bir murada daha erdim.
Hayır bu halk, bir takım sazlı palyaçolara, bir takım aldatılmış vatan, millet, maneviyat sövücülerine, iki bin yıldan beri getirdiği saz ve söz geleneğini çiğnetmeyecekti. Ülkemizin dört bucağından ilham rüzgarları ve sanat çiçekleri halinde derlenen hislerle düşünceler her yerde ululanacak, alkışlanacaktı.
Aşıklar, aşıklar, aşıklar. Size hangi birinin ustalığını, meziyetlerini, efendiliğini yazsam. Türküleri mi beğendim desem, atışmaları mı, muamma çözümlerini mi, o yiğit, o yanık, o gönülden yurtsever şiirleri mi? Altı gün üst üste, tek bir ayıp söz, kaba söz çıkmayan o kibar ağızları mı, sazlarla bir cihanı dile getiren öpülesi elleri mi?
Konya Aşıklar Bayramı, ustalığın, yiğitliğin, yurtseverliğin, eline, diline, öfkesine hakim olmanın harman edildiği yerdi. Aslımızın asaletini orada buluyorduk, okumuşlarımızın maalesef ne kadar bozulduğunu onlardan seziyorduk. Aşık geleneğine, bayağılık ve çirkin politika karıştıranların nice tiynetsizler olduğunu, bize onlar anlatıyordu.
Hepsi de mükafata, diplomaya, madalyaya layık görüldüler. Kimisi Mevlana, kimisi Yunus Emre, Fuzuli, Karacaoğlan, Köroğlu veya Dadaloğlu armağanları aldılar. Şüphesiz en büyük armağan, onlara Konya halkının gösterdiği engin muhabbet, gözlerden taşıveren sevgi idi.
Bu gerçek aşıklarımızın (saz şairlerimizin) adlarını sayayım da siz de onları belleyin. Yurdun her köşesinde bağrınıza basın. Paha biçilmez değerlerine alkış tutun. Onlar:
Çobanoğlu, Mevlüt İhsani, Hudai, Ferrahi, Selami, Abdülvahap Kocaman, Aşık Feymani, Şeref Taşlıova, Sadi Değer, Musa Kurucan, Alyansoğlu, Ali Gürbüz, Salihi, Aşık Kara, Reyhani, Yüzbaşıoğlu, Mehmet Akça, Cemali, Habip Karaaslan, Gedikhanlıoğlu, Nuri Çırağı, Mahmut Taşkaya vs. Onlar doğuştan şairler, anadan atadan bilgili, töreden görgülü ozanlar. Kendilerine has sözlükleri, deyişleri, edaları olanlar. Atışmalara, türkülere, muammalara örnek vermek zor. Zaten dinlenmedikçe tadı da çıkmaz. Sade Aşık Hüdai'den bir dörtlüğünü sunayım:
Hüdai'yim işim gücüm sabırdır,
İlk vatanım beşik, sonum kabirdir.
Dertlerim alaydır, gamım taburdur,
Efkar bölük bölük gezer yanımda.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.