Çocukluk yıllarım saz şairlerini dinlemekle geçti. Halkevlerinin yıllar öncesi kültür, sanat ve folklor eğiten çatısına adım atmadan önce, Konya'nın günlük hayatında büyük bir yeri ve önemi olan İstanbul Caddesi'ndeki bir halı ve mobilya mağazamıza Konya'nın Göçü köyünden Aşık Mehmet Ağa gelirdi. Babama, dursuz duraksız hoşuma giden, tatlı bir şeyler söylerdi. O yaşlarda henüz şiirin ne olduğunu bilmezdim bile. Bildiğim şey, Mehmet Ağa'nın her mağazamıza gelişinde içimin bir hoş olduğu, "yine babama ne söyleyecek" diye yanına koşuşumdu. Yıllar yılları kovaladı. Aşık Mehmet Ağa'nın söylediklerine benzetmeye çalıştığım bazı deyişleri okul defterime yazmışım, bunları babama gösterip, ondan bir "aferin" le sarı yüz paraları alışlarım bugünkü gibi hatırımdadır. Sonrası kendiliğinden geldi. "Karınca" şiirimi ilkokul dördüncü sınıfta yazmış, orta birde de o yılların sevilen şiiri "İmtihan Odasında"yı bir çırpıda kaleme almıştım. Günlük gazetelerde, haftalık dergilerde (o yıllardan fikir ve sanat dergileri çoğunlukla haftalık yayınlanırdı) bu şiirimden söz edilmişti. Artık boy aynasında kendimi seyre koyulabilir, arkadaşlarıma karşı istediğim şekilde övünebilirdim. Ama öyle yapmadım, daha doğrusu yapamadım. Şair görüntümün hiçbir zaman önüne geçemedim. Daima şairliğimin de, şiirlerimin de arkasında kaldım. Daima bir korkuyu canevimde duydum: Şiirin tekmilce güzelliğini.
Ne keder et ne çile,
Geleni söyle dile.
Korkmuş Napolyon bile,
İmtihan odasında.
Belki de hayat boyu sık sık uyguladığım koordinatörlüğümde itici gücüm, bu vasfım oldu. Yavaş sesle konuşmak. Herkese saygı göstermek. Bu halimden, bu duyarlılığımdan birçok acı tecrübeler geçirmeme rağmen hiçbir zaman pişmanlık da duymadım.
1961 yıllarında saz şairlerine Konya'da yardımcı olmaya başladım. Konya'ya o yıllarda gelen rahmetli Aşık Veysel, rahmetli Dursun Cevlani, Davut Sulari, Aşık İhsani (o yıllarda Güllüşah'a şiirler söylerdi), Saz Şairleri Bayramı yapma fikrini bana ilham ettiler. İlk Aşıklar Bayramı'nı 1966 yılında yaptık. O zamanın Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Müsteşarı Sedat Tolga, kendisine bu fikrimi açtığım zaman beni destekledi. O yılın Ekim'inin son üç gününde bayramı yaptık. Aşıklar Bayramı tahminlerimin ötesinde başarılı oldu. Tanımakla şeref duyduğum o yılların aşıklarından Posoflu Aşık Müdami ile geçen yıl kaybettiğimiz Ardanuçlu Aşık Efkari'yi genç ve güçlü aşıklardan Murat Çobanoğlu ile Şeref Taşlıova'yı, Adanalı Aşık Abdülvahap'ı, Tokatlı Aşık Hasan Selmani'yi tanıdım ve bütün Türkiye'ye günlük hayatları ve sanat varlıkları içinde tanıttım. Sağolsun Metin Soysal ve Hürriyet gazetesi, ikinci yıl Aşıklar Bayramı'nı röportajlar halinde okuyuculara duyurdu. Bayramın mana ufku Türkiye'den Avrupa'ya, Amerika'ya taştı. Konya Aşıklar Bayramı'ndan berat alan aşıklar her yerde aranır, okunur, dinlenir oldu. Bunu milli bir görev bildik. Bayramın ilk gününden bugüne daima birleştirici, daima Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalarak aşıkları eğittik. Aralarında karşılıklı sevgiyi, saygıyı, usta-öğrenci ilişkilerini yürürlükte kıldık. Atışma bilmeyen aşığı bir iki yıl içinde usta seviyesine çıkardık. Dudakdeğmezde ilk yıl dudağını kanatan Aşık Selmani, ikinci yıl tavsiyemiz ve teşviklerimiz sonucu, bileğinin hakkıyla birincilik ödülünü kazandı. Sanıyorum Konya'da iki yüz yıl önce Aşık Şem'i'nin, Aşık Dertli'nin kurdukları, Hemdem Sait Çelebi'nin desteklediği ve bizim devam ettirmekten sevinç ve gurur duyduğumuz bu ocaktan bugüne değin yüzün üstünde Aşık yetiştirdik. Son beş yıldır bayrama katılan aşıkların şiirleri arasından seçiciler kurulunun seçtiği şiirleri "Yılın Yedi Şiiri" olarak Konya'nın yedi kültür hizmeti veren köşesinde sergiledik. Aşıklarımızla İstanbul Kültür Festivali'ne katıldık. Gülhane Parkı'nda yirmi binin üstünde İstanbul halkına halk şiirinin en taze, en canlı örneklerini sunduk. Aynı şekilde Yarımca Festivali'nde yaşayan halk şiirini, en güçlü temsilcileriyle sanatseverlere sunduk. Geçen yıl Mevlana Sema Heyeti Başkanı olarak Mevlana'nın yaşama sevgisini sunmak üzere Almanya'ya gitmiştik. Halk şiirimizin Almanya'da da aynı sevgiyle arandığını, okunduğunu, dinlendiğini gördüm, kıvanç duydum.
Bu yıl Büyük Önder Atatürk'ün yüzüncü doğum yıldönümü törenleri dolayısıyla Atatürk'ün aziz anısına Geleneksel Aşıklar Bayramı düzenledik. Halk edebiyatının, halk şiirinin on ayrı dalında aşıklar arasında yarışma açtık. Derece alan aşıklara ödüller, onur belgeleri verdik. Dört gece, iki gündüz Konya'da İl Halk Kitaplık Salonu, Atatürk sevgisiyle inledi. Konyalı hemşehrilerimizle, sanatseverlerle salon doldu doldu boşaldı. Şunu demek istiyorum. Büyük Önder Atatürk, canından fazla sevdiği halkıyla aynı düşünce, aynı duyarlık içinde bütünleşmesini bilmişti. Son nefesine kadar Türk milletinin emrinde ve hizmetinde olmuştu. Halkın kültürüne, sanat varlığına gereken ilgiyi fazlasıyla göstermiş, halkın duygu ve duyarlığından aldığı ilhamla Halkevlerini kurmuştu. Kendi kültürümüzden hız alarak, dünya kültürünü iyice tetkik ederek, dünya literatüründe Türk kültürünün ve sanatının önemli yerini perçinlemek. Yol, yöntem bu, sanat çalışmalarında, araştırmalarında. Kendi milletime kendi diliyle sesleneceğim elbette. Onun duyarlığına tarih bilinci içinde değer ölçülerine sadık kalarak yararlı ve yardımcı olacağım. Böyle olursa, elbette yapılan bir faaliyet de ilgi görecek ve görevini yapmış olan insanların mutluluğunu duyacağım. Konya Aşıklar Bayramı'nda bu yıl bu mutluluğu canevimde yaşadım ben.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.