"Bir memleketin türkülerini yapanlar, o memleketin kanunlarını yapanlardan daha güçlüdür" diyor bir ozan. "Türküler, asırlara meydan okur ve asla yalan söylemezler." Topluma ve ferde ait olsun, her vakayı ve gönüllerdekini olduğu gibi saklar ve asırların ötesine taşır. Hangi felsefe türküler kadar Anadolu insanının duygularını dipten derinden alıp ifade edebilir? Hangi sanat, türkülerin sıcak ve içten dili kadar yalansız ve samimidir. Gönlümüzün sırrı türkülerdedir. Şairin dediği gibi: "Türkülerle yunmuş yıkanmış dilimiz."
Bezm-i elest'ten beri gönül milletidir bu millet. Gönlünde daima kahramanını, yiğidini, alimini, şairini ve sevdiğini barındırır. Tarihten bugüne gazalarla, gurbetlerle imtihan olmuş milletimizin yüreğinde memleket aşkı ve hasret yarası vardır hep. Bu özelliklere sahip milletimiz, sevdalarını, intizarlarını, sevinçlerini neyle anlatabilecekti? Bu yüklü meziyetlere ifadenin hangi biçimi karşılık verecekti? Türkü işte bunun için söylenir. Cahit Öztelli'nin ifadesiyle, "halkın iç alemini yaşatan, beşikten mezara kadar bütün yaşayışını içine alan en dikkate değer edebi mahsuller türkülerdir."
Türküyü "ağyarını mani, efradını cami" bir şekilde tarif eden türkü dostu Ahmet Hamdi Tanpınar'ı dinleyelim: "Anadolu türküleri korkunç şeylerdir. Birden bire kulağınızın dibinde bir daha içinden çıkamayacağınız bir uçurum açılıverir. Artık ondan sonra sizden hayır gelmez. Her şey etrafınızda alt üst olmuştur. Çünkü sıcak ekmek gibi insan ıstırabıyla, azmiyle, hasretle, ölümle baş başa kalırsınız. Türküler, hayatın sürekliliği içinde bir yığın değişmeye rağmen daimi kalan asli yanımızı ifade ederler. Anadolu'nun romanını yazmak isteyenler ona mutlaka türkülerden gitmelidir. Anadolu'nun iç romanını türküler yapar. Türk insanının yazılmayan romanı türkülerde saklıdır."
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.