Baş değil, başı var, bir başak değil,
Yenilir şey değil, yumuşak değil.
Çokça var her evde, vuslat çizgisi,
Kuşak misali amma kuşak değil.
Tavanda, koca bir kutu asılıydı. İçinde ne olduğunu da sadece tek kişi biliyordu: Feyzi Halıcı. Türkiye Aşıklar Bayramı'nın kurucusu olan Konya Senatörü ve Konya Turizm Derneği'nin Başkanı Halıcı, er meydanında toplanan bütün aşıklara çetin bilmecenin anahtarını işte bu mısralarla verdi. Arkasından da;
"İsteyen her aşık, bilmecenin ne olduğunu yine şiirle belirtecek" dedi. Türk halk şiirinde önemli bir yeri olan bu tür yarışmaya da "Muamma" derler. Aşıklar, uzun uzun kafa yorar, cevap bulurlarsa bunu yine hoş, yine tatlı sözlerle dile getirirler. Nitekim, Konya'da toplanan nice ünlü aşık da, Halıcı'nın verdiği anahtarla, bilmeceyi çözmeye uğraşıyorlardı.
Aldı Reyhani:
"Olsa olsa lambadır" dedi.
Lamba derim, başak değil, başı var,
Aslı camdır, elbette yumuşak değil
Çizgileri vuslat verir her yana,
Her yanı kuşatır, amma kuşak ta değil.
Aldı İshak Kemali başka düşünmüştü:
Muammaya vardır bir tek cevabım,
Biri yüzük, biri saat, biri de yazı.
Kemali'yim, böyle yaptım hesabı,
Biri yüzük, biri saat, biri de yazı.
Ali Çobanoğlu lamba ile ampul arasında müteredditti:
Düşerse kırılır, bırakma yere,
İçinden kuşaklar sarmış her yere.
Sarı beyaz birbirine değerse,
Lamba derim, ampul olsa da gerek.
İş kızışıyordu: Acaba nedir bu bilmece?
Aldı Ümmani:
Mücevher madeni, altın, gümüşi,
Kelebek tel büker Allah'ın işi.
Ümmani görmeden atar bu taşı,
Elinde mücevher taşı ne güzel.
Aldı İlhami:
Yapılmış bir adet, belki muamma,
Karşıya koyarsan, ne kadar layık.
Işığı var doyulmaz, rengi hoş amma,
Mevlana başında bu yeşil kavuk.
Mevlana'nın ünlü kavuğu mu? Yine hayır. Alyansoğlu da uzun uzun düşündü:
Gözüme görünür Marmara Ege,
Hasretlik ömrüne vuruyor yeğe.
Tabiattan biter, adı süpürge,
Muammayı böyle çözerim ben de.
Aldı Sadi:
Bilirim aşıklar yarasız olmaz,
Derdin hekimi var, çaresiz olmaz.
"Paradır" vuslatım, parasız olmaz,
Kalbi Allah bilir, başka bilinmez.
Bilmece "para" da değildi. Bu yarışmaya sadece aşıklar değil, aşıkları bu çetin er meydanında dinleyen, seyreden halk da katıldı, ama kimseler bilemedi. Bilen tek kişi vardı: Feyzi Halıcı. Jürideydi. Çözen de yine tek kişi oldu: Gültekin Samanoğlu. O da jürideydi.
Tavanda asılı olan kutu indirildi. Açıldı, içinden bir kutu çıktı. Kutu içinde kutu ufaldıkça heyecan büsbütün artıyor, herkes pür dikkat neticeyi bekliyordu.
Nihayet son kutunun içinden ufak bir paket çıktı. Açılırken de, jüri adına Halıcı, Samanoğlu'dan bilmecenin cevabını okudu:
Başak olmasa da başı var onun,
Her evde, eşyada eli var onun.
"Çivi" muammaya öyle çakılmış,
Dünyada daha çok işi var onun.
Evet, cevap "çivi" idi. Kimsenin aklına gelmemişti. Bütün aşıklar göğüs geçirdi. Dudaklarını ısırdı. Hepsi adına da Aşık Reyhani:
"Doğrusu" dedi. "Bu çivi, bizi şu er meydanına öyle çiviledi ki, çoğumuz gelecek seneyi iple çekecek. Haydi hayırlısı."
Aşıkların 7 gün 7 gece süren bayramı artık bitmişti. Konya'da kurulan er meydanını, yine gümbür gümbür öten sazıyla Aşık Reyhani kapadı:
Haydi meydan, er meydanı eyvallah,
Dağıl meydan, yüce meydan eyvallah.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.