"Türkü" teriminin kaynağının "Türk" kelimesi olduğu, bugün artık kesindir. Türkü kavramının ifade ettiği anlamı birkaç kelimeyle ifade etmek oldukça güçtür. Ama türküyü "halkın ortaklaşa yarattığı sözlü ve ezgili ürünlerdir" diye kısaca tarif edebiliriz. Bu tariften de anlaşılacağı üzere, türkülerin ana unsuru söz ve ezgidir. Türkülerin sözlerinde, insanımızın başından geçen olaylar, bu olayların toplum içerisindeki etkileri ve bıraktığı izler dile getirilir. Bu olaylar tarihi olaylar olabileceği gibi sel baskını, yangın, deprem gibi tabii afetler de olabilir. Bu olaylarla birlikte insanımızın cesaret, mertlik, yiğitlik gibi milli karakterini ifade eden duygular; aşk, hasret gurbet, ayrılık gibi yeryüzünün ortak duyguları da dile getirilebilir. Bütün bu olaylar ve duygular belli kurallar ve ölçüler içerisinde anlatılır. Olayı ya da duyguyu ifade eden sözlerin içeriğine uygun olarak çeşitli ritmler ve ezgi motifleri seçilir. Bu ritmler ve ezgi motifleri giderek türkünün temelini oluşturur.
Türküye konu olan olaylar, sadece birkaç kişiyi ilgilendiren basit olaylar olabileceği gibi, bütün milleti ilgilendirebilecek kadar büyük nitelikte de olabilirler. Aşk, sevda, gurbet, ayrılık gibi duygular, seferberlik, tabii afetler, oymak kavgaları, eşkıya baskınları, bir kalenin düşmesi, bir vatan parçasının düşman işgaline uğraması ya da elden çıkması gibi sosyal olaylar, türkülerin doğuş şartlarını hazırlayan sebeplerin başında gelir.
Türküleri önceleri kişiler yaratır. Türküyü ilk defa sözüyle ve ezgisiyle söyleyen kişi, ağzı laf yapan, bir ehli dil ya da bir halk aşığı olabileceği gibi; bir delikanlı ya da bir genç kız da olabilir. Adı, yaşı, cinsiyeti ne olursa olsun, türküyü ilk söyleyen bu kişi, mutlaka duygulu bir insandır. Türküye konu olan olayı bizzat yaşamasa bile, bu olayı en ince ayrıntılarına kadar öğrenir, olayla ilgili duyguları en ince noktasına kadar gönlünde duyar.
Bu kişi, duygulu yapısı yanında, halk şiirini ve bu şiir türlerinin özelliklerini ve kurallarını az çok bilir. Aynı zamanda sesi de güzeldir. Hafızasında pek çok türkünün sözlerini ve ezgilerini saklayabilmektedir. Bir bakıma "halk sanatçısı" da diyebileceğimiz, bu kişi, hafızasındaki şiir ve ezgiler yardımıyla, yeni olay ve duygulanmanın içeriğine uygun olarak yeni bir türkü yakar, yaratır. Bu yeni yakılan türkü, başlangıçta birtakım kişisel izler taşıyabilir. Ancak ilk söyleyenin ağzından duyulduktan sonra, dile getirdiği duygu, düşünce ya da anlatılan olayın halkı ilgilendirmesi nispetinde ağızdan kulağa (meşk usulüyle), dilden dile dolaşmaya, yayılmaya başlar. Buradaki meşkten kastımız; bir eğlence olmayıp ustanın çırağına yaptığı işi öğretme yöntemidir. Zamanla geniş bir alana yayıldığında, hem ezgi, hem de söz bakımından değişmeye, düzelmeye ve daha kolektif duygular taşımaya başlar. Yani ilk söyleyenin dilinden, telinden çıktığı gibi kalmaz. Birtakım katma söz ve ezgilerle eski havalarını kaybederler. Bu arada türkünün ilk söyleyeni, yaratıcısı da unutulup gider. Ezgisi oyun havası olmaya yatkın bir türkü başlangıçta bir yiğitlik türküsü, hatta bir ağıt bile olsa, zamanla oyun havası olabiliyor.
Türküler, halkın dilinde ve telinde nakış nakış işlenerek, özümlenerek, yorumlanarak yeni boyutlar kazanarak, çeşitli değişikliklere uğrayarak ferdiliklerini kaybederler. Türküdeki topluma ters gelen ve benimsenmeyen sözler ve ezgi bölümleri her söyleyenin dilinde biraz daha değişerek kolektif ve mükemmel bir hal alır. Bu türküde artık halkın ortaklaşa etkilendiği olaylar ve halkın ortak duyguları dile getirilmektedir. İşte bu noktadan sonra türküyü ilk yakan tamamen unutulmuş ve bu türkü "Halk Türküsü" hüviyetini kazanmıştır. Yani "Anonim" olmuştur. Bu folklorik oluşumun meydana gelmesini sağlayan en önemli etken de, o dönemlerde iletişim araçlarının olmayışıdır.
Türküler, halkın ortaklaşa malı, sevilmiş, beğenilmiş ve dilden dile dolaşan kültür ürünleri olduklarına göre, giderek geniş coğrafi alanlara yayılmaları da doğaldır. Eğer türkü sosyal bir temele, yüklü bir duyguya, kuvvetli bir müziğe dayanıyorsa sevilme, yayılma ve uzun yıllar yaşama şansı daha fazladır. Türküler toplum içerisinde yayılarak yaşarken, topluma yeni katılan unsurlar da, zamanla türkülere girerler.
Geniş iskan olayları, bir yörenin kültürünü başka bir yöreye taşıdığından, türkülerin yayılmasına da vesile olurlar. Bu yüzdendir ki, arasıra Elazığ'da Zeybek havasına, Burdur'da Doğu Anadolu ezgilerine rastlamak mümkündür.
Türkülerin geçmişteki yayılmaları ile günümüzdeki yayılmaları oldukça farklıdır. Bugünkü teknik imkanlar ve teknolojinin getirdiği iletişim araçlarının hiçbirisi eskiden yoktu. Çok eski zamanlarda, yurdun her yerinde ticaret kervanlarıyla dolaşanlar, birçok şeyleri taşıdıkları gibi, türküleri de diyardan diyara taşırlardı. Bu kervanlarla birlikte gezen halk ozanları ve sesleri türkü söylemeye yatkın olan insanlar, bir yörede öğrendikleri türküleri, gittikleri başka yörelerde söyleyerek yayılmalarını sağlarlardı.
Yeni fetihler dolayısıyla yeni göçler olduğunda, geniş halk yığınlarıyla birlikte türküler de göç ederek yayılırlardı. Ayrıca çeşitli doğal afetler ve düşman işgalleri sırasındaki göçler sırasında da yayılma imkanı bulurlardı.
Geçmişte de, günümüzde de türkülerin yayılmasında önemli rol oynayan olayların başında askerlik hizmeti gelir. Yurdun her köşesinden gelen ve kışlalarda toplanan delikanlılar bir yandan askerlik görevlerini yürütürken, bir yandan da bilgi ve kültür alışverişinde bulunurlar. İstirahat saatlerinde, tatil günlerinde bir araya gelen gençler türküler söyler, oyunlar oynarlar. Böylece kendi yörelerinin türkülerini ve oyunlarını, başka yörelerden gelen gençlere öğretirken, kendileri de başka yörelerin türkülerini ve oyunlarını öğrenirler. Askerlik görevi bitip de memleketlerine döndüklerinde pek çok türküyü de kendi yörelerine götürüp, yayılmalarını sağlamış olurlar. Bu sebepten Van yöresinde yakılmış bir türküyü, kısa bir süre sonra Edirne yöresinde dinlemek şaşılacak bir olay değildir.
Türkülerin yayılmasında günümüz imkanlarını geçmiş zamanlarla kıyaslamak mümkün değildir. Radyo, teyp, bant, pikap, televizyon, CD, VCD, audio bant gibi pek çok teknik cihazlar, türkülerin çok kısa bir zamanda yurdun bütün köşelerine yayılmasını kolaylıkla sağlıyorlar. Ancak, türkülerin, özellikle de yeni yakılan türkülerin bu kadar kısa sürede yayılmasının sakıncaları da her zaman tartışılabilir.
Eskiden türkülerin çalınıp söylendiği tek kitle iletişim aracı radyo ve yegane kurum da TRT idi. Ancak günümüzde bu tekel ortadan kalkmıştır. Yüzlerce radyo istasyonu, onlarca televizyon kanalı yayın yapmaktadır. Böyle bir ortamda türkülerin yayılması, beğenilmesi, sevilmesi elbette ki daha kolaydır. Ancak bu ortamın getirdiği birtakım sorunlar da yok değildir. Elbette ki bu sorunlar zaman içerisinde çözülecek ve türkülerimiz yine yüzyıllar boyu sazımızın telinde, halkımızın dilinde yaşamaya ve bizler de onları dinlemeye devam edeceğiz.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.