Geçen Pazar, Konya'da yarışan saz şairlerimizin dereceleri ve ustalıkları hükme bağlanmış, kendileri altın madalyalar ile kutlanmışlardı. Bu pazar onları henüz sıcağı üstünde iken anmak istiyorum. Çünkü olaylar ardarda geliyor; biri ötekinin tazeliğini siliyor; o kadar istememize rağmen şu sütunda, sanat kitabından, pek az fasıl açılabiliyor.
Konya Turizm Derneği ve onun şair başkanı Feyzi Halıcı'nın gayretleri ile "Aşıklar Bayramı" ülkemizin alışılan törenleri arasında girdi. Nasıl ki, şöhreti artık sınırlarımız dışına yayılan "Mevlana ihtifalleri" ve bu yıl ihya edilen "Cirit oyunları" da bu şuurlu derneğin buluşları, ısrarları ile yaşatılmaktadır.
Saz şairi Kul Hasan zannederim:
Ayın şavkı vurur sazın üstüne
Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
demişti, işte Aşıklar Bayramı böyle bir meydan okuyuş geleneğine dayanıyor. Eskiden felek çemberinden geçerek ve usta önünde yıllarca diz çökerek irfan edinmiş, aşıklar, köylerinden obalarından çıkarak şehir ve kasabalarımızın "Aşık kahveleri"ne konarlardı. Oralarda "muamma" çözer, "atışma"ya çıkar "imtihan olurlardı".
Rakiplerini alt ede ede ad ve şan kazanan namlı aşıklar ülkede el üstünde gezdirilirdi.
Bugün pek çok güzel gelenek gibi onun da yerinde yeller esmektedir. Bir çoğu Hak vergili ozanlar, kadir ve kıymetleri bilinmeden, belki karınları dahi doymadan küçük kasaba çevrelerinde tükenip gitmektedir. Son yıllarda "plak"ların çok artması, bunlardan bazılarına, iyi kötü geçim sağlamışsa da, bir kısmı hala meçhuller ülkesinde perişandırlar.
Oysa bunların, halkın maneviyatını güçlendirecek görevler almaları; okullara sahnelere usulünce alınmaları: radyo, televizyon ve filmlerle gösteriye çıkarılmaları. Hatta, geleneğin "asker şairler" kervanına eklenerek, ordumuzun her alayında bir aşıkın, Mehmetçik'lere şevk ve neşe vermesi çok yerinde olabilir. Çünkü halk, hepimizden fazla onların dilinden ve sazından anlamakta, hoşlanmaktadır.
Kısacası gelenekten koptuğu için perişan olan saz şairleri (aşıklar) töresi Konya'da ihya edilen bu bayram ile taze manalar kazanıyor; ilham kaynağı oluyor. Aşıklarımız burada rağbet meydanına çıkıyor, alkışlanıyor, birbirlerini tanıyor ve bir miktar maddi imkana da yaklaşıyorlar. Buradan aldıkları madalyaları şerefle taşıyorlar ki bu, kendilerine, bulundukları çevrenin ilgi ve güvenini de sağlıyor.
Her yıl ki gibi bu yıl da aşıklar, Türkiye'nin dört bucağından geldiler, her yaşta, her şöhrette geldiler, her meşrepte olanlar geldiler: Yarışma şiir okuma (inşad), türkü ve muamma dallarında yarıştılar. Türlü isimlerde ödüller aldılar. Konya'nın Kitaplık salonunda yapılan gösteriler büyük rağbet gördü. Sekiz gün sekiz gece salon doldu boşaldı. Oteller, lokantalar tıklım tıklım idi.
Türkü dalında değerli aşıklar, saz ve söz gösterisi yaptılar. Ayrıca bu sefer, jüri ve seyircilerin ittifakla alkışlandıkları çok değerli bir aşık keşfolundu. Adı Mahmut Coşkuner idi. Sakin, efendi duruşu, kendini saza verişi, dokunaklı sesi ile tam bir Emrah ile karşı karşıyayız sanırdınız. Coşkuner sanki salonu boşaltıyor, öyle asil, öyle usta, öyle kendi aleminde çalıyor söylüyordu.
Milli halk şiirleri tarzının gerçek ustaları Aşık Abdülvahap Kocaman ile Aşık Zülfikar Divani idi. Aşık Selmani, atışmadaki ve köklü gelenek şiirindeki ustalığını, yerli duygular gücünü bu yıl da yeniden ispatladı. Aşık Sefil Selimi, tasavvufi şiirde ustalık payesine çıktığını gösterirken, Nuri Çırağı'da bize gelecek günlerin iyi yetişecek şairi hissini verdi. İsmail Nimri Dede, yılların olgunlaştırdığı derinliklerden dem vurdu. İsmail Cengiz ve Tombul Baba, güldürücü taşlamalarıyla dikkati çektiler.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.