Zamanında türküleri küçümseyenler, diğer şarkılara öz, türkülere üvey evlat gözüyle bakanlar, bugünlerde bizim çoban müziğinde ne bulurlar anlamak güç.
Bazı kendini bilmezlerin güya küçümseyerek söylediği bu "çoban müziği" tabirine konservatuar yıllarımda oldukça içerliyor, kendime hakaret sayıyordum. Ne de olsa hem köy kültüründen geliyor, hem de çoban müziğinin yolcusuyduk.
Ancak onlar her ne kadar küçümseme amaçlı söyleseler de söylediklerinin doğru olduğunu anladım.
Öyle değil miydi?
Bu kültür, bu türküler kimlerindi? Kimlerden bize haber veriyordu? Kimlerden bize emanetti?
Çoban bir simgeydi aslında. Her türkü bir çobandan çıkmamış elbet ama onların da yeri büyük kuşkusuz bu kültürün içinde. Bu çobanlar bazen oğlunu askerde kaybeden bir anayı, bazen sevdiği kıza olan aşkını, bazen bir gurbet gelinini, bazen de zulme başkaldırıyı anlatmamışlar mı?
Ağdaş diye belediğim
Tülbendime doladığım
Tanrıdan dilek dilediğim
Mevlam bu taşa bir can ver
Acı bu kadar mı güzel anlatılır!
Gözünü sevdiğimin isimsiz çobanları, notadan, yazıdan bihaber sadece duygularını ve kendi dünyalarını yaşayıp giderken, ne güzel sözler söylemişler, ne güzel melodiler üflemişler kavallarına ve fısıldamışlar sazlarına.
Elinize, dilinize, yüreğinize sağlık.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.