"Türkü" teriminin menşei, "Türk" kelimesidir. İlk şekli "Türki" olan bu terim, Türk kelimesine "i" nispet eki eklenerek, Türklere ait olan anlamında kullanılmıştır. Zaman içerisinde de, "Türki" kelimesi, Türkçe ünlü uyumuna göre "Türkü" şeklini almıştır.
Kamus-ı Türki'de, Türkü kelimesi, "An asıl Türkler'e mahsus lahinde şarkı" şeklinde tanımlanmıştır. Fuad Köprülü ise, türküyü "Türklere mahsus bir beste ile söylenen halk şarkılarıdır" diye açıklamaktadır. "Türkü" kelimesi, çeşitli Türk lehçe ve şivelerinde; mahnı, ır, yır, cır, yür, beyt, beyet, sarın, kosok, koşok, kojon, goşgı gibi kelimelerle karşılanmaktadır.
Türkü, Türk halk şiirinin en eski türlerinden biridir. H. Dizdaroğlu, Ali Şir Nevai'nin, Mizanü'l - Evzan adlı eserinde, Muhtasar Babur Şah'ın da görüşüne dayandırarak, türkünün, Sultan Hüseyin Mirza zamanında îcat olunduğunu, ona vezin tahsis edildiğini ve iki devirde bağlandığını açıklar. Buradan elde edilen bilgiye göre; türkü, Horasan'da icat edilmiştir; a b a b şeklinde dörtlükler ve failatün failün veznine uygun yazıldığı düşünülmektedir. Bu bilgilere istinaden H. Dizdaroğlu, sözü edilen türkünün, Anadolu Türk edebiyatındaki hece ölçüsü ile yazılan türküler değil; Çağatay edebiyatında, Failatün failatün failatün failat aruz kalıbıyla yazılan, ayrı bir ezgiyle söylenen, özel bir kafiye düzenine sahip olan türküler olduğunu belirtir. Ayrıca önemli olanın, biçimi, ezgisi, kalıbı ne olursa olsun türkü teriminin on beşinci yüzyılda, Doğu Türkleri'nce kullanıldığının bilinmesi olduğunu ifade eder. Yine, H. Dizdaroğlu, Nihal Atsız'ın, anonim bir Tevarih-i Al-i Osman nüshasına dayanarak, on beşinci yüzyıla ait, duraksız ve hecenin sekizinci kalıbıyla yazılmış bir türkünün iki mısraını vermesinden, yola çıkılarak kesin yargılara varılamayacağını, şekilce türkü olan metinlere ulaşılıncaya kadar, Öksüz Dede'nin bentleri üçlük, bağlantıları iki mısradan meydana gelmiş şiirini, türkü türünün tarihçe en eski örneği saymak zorunluluğu olduğunu belirtir.
Anonim türkülerin kaynağına inmek ise mümkün olmamaktadır. Bu türküler, çıkış noktaları itibariyle ferdi ürünler olsalar da, zamanla ilk söyleyeni unutulur; ağızdan ağza işlenerek gelir; kimi zaman bazı mısralar unutulur, kimi zaman irticalen eklenen mısralarla zenginleşir, halkın ortak sesi olur. Türk halk edebiyatı ve Türk halk müziğinin birlikteliği çok eskilere dayanmaktadır. Başta dini ritüeller olmak üzere her türlü törende, hep müzik ve şiir bir arada bulunmuştur. Gelenekselleşerek bu güne kadar gelen bu birliktelik, İslamiyet'in kabulünden sonra da tarikatlar yoluyla tekkelerde Şamanlık izleriyle birlikte bu güne ulaşmıştır. Halk şairleri, şiirlerini saz eşliğinde icra ederken, halk hikaye kahramanlarının da, genellikle aşık şairler olmaları sebebiyle, halk hikayeleri de yarı yarıya türkülerle bağlantılıdır.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.