Tirebolu'da eskiden bağlama ile "zeybek" oynanırmış, burada da kol oyunu, karşılama, horon oynanıyor. Mısır başakları arasındaki otları temizledikten sonra halk en güzel elbiselerini giyerek, kemençeler, davul-zurna çala çala, oynaya oynaya, horon teperek, erkekler önde, kadınlar geride, neşe içinde yeyip içerek yaylaya göç ederlermiş. Yolda köylüler onları karşılar, silah atarlar, onlar da mukabele edermiş. Buna "otçu göçü" diyorlar. Otçu göçü, oyunlar ve müzik için büyük bir fırsattır. Yaylada kadınlar halka olup otururlar, erkekler horon teperlermiş.
Ağsar'da bir ikisi kemençe refakatıyla saatlerce maniler söyler, iki kişi karşılıklı türkü atışırlar, biri öbürünü susturuncaya kadar, pes dedirtinceye kadar devam ederlermiş. Muhakkak yaya giderler, ata binmezlermiş, gidecekleri yol uzaksa çam diplerinde, su başlarında konaklarlarmış. Otçu göçü'ne elliden birkaç yüze kadar insan katılırmış. Yaylada onları beklerler, karşılanırlar, yerleşirler, misafirler birkaç gün kalıp dönerlermiş. Bilhassa şekersiz sütlaç pişirirlermiş.
Ağsar'dan daha ileri doğru, Şalpazarı bölgesi, Çetni bölgesi imiş. Buralarda eski Türk geleneklerinin yaşadığını söylediler. Çetniler oralarda kendilerine özgü, özel bir hayat yaşarlar, şal dokurlar, onu giyerler; katıksız Türkçe konuşurlarmış. Tirebolu'nun arka dolaylarında, "Güvende" denilen mıntıka varmış, orada Güvende pazarı olurmuş. Şalpazarı da horon oynarmış.
Görele de kolbastı (metelik) oynuyor, rivayete göre orada Metelik adında biri varmış. Kemençe ile aşık ağızı, Garip'ten söylüyor ve saz çalıyorlar. Zurnaları küçük boyda, yirmi üç cm kadardır, buna "cüre zurna" diyorlar. Ağzı madeni, horanlar çalıyorlar ve oynuyorlar. Çandırı Görele'de "Giresun havası" diye çalıyorlar, kıyıdan geri yerlere "uva" diyorlar.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.