16. yüzyılda Klasik Türk Şairleri arasında çok büyük bir ilgi uyandıran ve o devir sanatı içinde önemli bir yeri olan Muamma ve Lügaz daha sonraları saz şairleri tarafından da bir ustalık ve maharet işi olarak, benimsendi. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılda saz şairleri arasında yapılan sohbet ve şölenlerde, Muamma Asmak, Muamma İndirmek, adet oldu. Doğuştan sanatı seven, çoğunlukla sanatçı olan halkımız, muamma dalında karşılıklı, birbirlerine meydan okuyan, saz şairlerini ve muamma asıp indirmelerini merakla izledi. Onları bahşiş, saçı ve hediyelerle gönüllediği gibi muammayı başarı ile indiren saz şairi kendi beldesinde yetiştiyse ona bir efsane insan gözüyle baktı. Şiirlerini dilden dile, gönülden gönüle, kuşaktan kuşağa gelecek çağlara iletti durdu.
Aşağı yukarı bütün usta saz şairleri cönklerine, muamma dalında örnekler de koymaya başladılar.
Özellikle bade içmiş ve irticalen şiir söyleyen, karşılaştığı saz şairiyle Atışma yapmak gibi üstün bir kişiliğe sahip bir aşık için muamma asmak, muamma indirmek, sadece bir hüner değil, başarıyla sonuçlanması gereken bir görev, bir ustalık olmalıydı.
Klasik Türk Şiiri içinde muamma ve lügaz apayrı bir daldır. İranlılar ve Araplar tarafından bir zeka oyunu olarak kabul edilen, İranlı Molla Cami gibi bir bilgin şairin, üzerine üç kitap yazdığı, Türk şairi Ali Şir Nevai'nin de yakından benimseyip ilgilendiği, örnekler verdiği bu sanat, divan edebiyatımıza On altıncı asrın başlarında gelmiş, İslam ülkeleri edebiyatı içinde değişik özellik göstererek belirli bir üstünlüğe ulaşmıştır. Edirneli Emri'den başlıyarak, Fuzuli, Sümbülzade Vehbi, Nabi gibi divan edebiyatı şairleri muamma ve lügaz konusunda başarılı örnekler vermişlerdir.
Muamma bir kimsenin veya varlığın ismini gizleyen şiir, lügaz herhangi bir şeyi gizleyen şiirdir.
Klasik Türk Şiirinde birbirinden tamamen ayrılan bu iki dal, halk edebiyatında, halk şiirinde muamma adıyla herhangi bir ismi veya herhangi bir şeyi saklayan dal olarak devam etmiştir.
Halkımızın sevip benimsediği bilmece söylemek, bilmece çözmek, saz şairleri arasında da bir ustalık olarak devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir.
Bir beldeye gelen saz şairlerinin o beldenin şairlerine meydan okumaları öncelikle bir muamma asmaları ile başlardı. Bir saz şairi bir şehre gelince, şairlerin şiir söyleyip atışma yaptıkları belirli bir kahveye uğrar, muammasının çözümünü kapalı bir zarf içinde kahveciye teslim eder, kahveci zarfı saklardı. Muamma bir büyükçe kağıda yazılarak kahvenin kapısına veya duvarında bir tahtaya yapıştırılır, tahtanın etrafına da takriben bir metre kalınlığında balmumu sürülürdü.
Kahvelerde özellikle muammanın indirileceği gecelerde yüksek sesle konuşulmaz, herkes bir heyecan ve sessizlik içinde sonucu beklerdi.
Genellikle saz şairlerinin oturdukları kahve peykesinde o şehrin kahveye gelecek belirli ve tanınmış kişilerini tanıyan birisi de bulunurdu. Aşıklar kahveye girenlere işlerine, durumlarına göre şiirli ağırlamalar söyler, o kimse de zenginliğine ve cömertliğine göre, muammanın asıldığı balmumu sürünmüş tahtaya para yapıştırırdı.
Muammanın indirileceği zaman, aşık bir gazelden sonra, muammayı çözecek bir saz şairinin çıkıp çıkmayacağını bir şiirle sorar, cevap veren çıkmazsa, kendisi yine bir şiirle muammasını açıklardı. Eğer halledenler olursa, kahvecinin çekmecesinde saklı muammanın aslıyla karşılaştırılır, toplanan bahşiş saçı'lar eşit olarak aşıklara paylaştırılırdı.
O beldenin aşıklarının muammayı çözmeleri, tabiatıyla o belde sakinlerince gurur duyulacak bir sanat olayı olarak dilden dile, gönülden gönüle yankılanır dururdu.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.