Bizim çocukluğumuzda Sulu Kahve'de aşıklar toplantısı yapılmıyordu. Hükümet alanının karşısındaki Ankara Kahvesi'nde Konyalı Aşık Mehmet Ağa ile Aşık Tahir atışma yaparlardı. Aşık Mehmet Ağa bade içmiş aşıklardandı. Fakat kendisine saz çalma müsaadesi verilmemiş. Elini kulağına atar, dursuz duraksız şiirlerini söylerdi. Tahir şiir söylerdi, fakat o bade içmemiş bir aşıktı. Kendi kendisini yetiştirmişti. İstanbul Caddesi, 1940'lı yıllarda bir kültür merkeziydi. Konya'nın entellektüel tüccarları, günlük gazeteleri, gazetecileri, oturak alemlerinin tezgahlandığı, Konya folklorunun söz ve saz katında gündeme getirildiği bir cadde. Bir ucu İstanbul'a, bir ucu Bağdat'a uzanan bir caddeydi. Aşık Mehmet Ağa, bu caddenin bir bülbülüydü. Aşık Mehmet Ağa'nın şiirleriyle bizler sanatın o paha biçilmez altın kapısından adımlarımızı atmak cesaretinde bulunduk.
1960'lı yıllarda Konya'ya Tercanlı Aşık Davut Sulari gelmişti. Sazı sözü sohbeti değerli, usta bir aşıktı Davut Sulari. Konya Öğretmenler Derneği'nde İki konser verdirdim kendisine. Büyük takdir topladı. Bir yıl kadar sonra Karslı Aşık Dursun Ceylani, yanık türküleriyle Konya'da hoş bir yankı bıraktı. Bir yıl kadar sonra da bütün sanıyla, şöhretiyle Aşık Veysel geldi. 1940'lı yıllarda Konya'da Halkevinde saz, söz, şiir toplantıları yapılırdı. Konya folklorunun büyük ustaları Silleli Çopur İsmail, Silleli İsmail Usta, cura sanatçısı Topal Murat Tiftik, ince nüanslı, bol tezeneli Konya türkülerine bir değişik hava getirmişlerdi. Bizim üniversite tahsili yaptığımız yıllarda, bu ustalarla birlikte Aşık Mehmet Ağa da Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu. Aradaki on yıllık fasılada Konya'nın sanatsever halkı saza, söze, şiire susamıştı. Altmışlı yıllarda Aşıklar Bayramı'nı gündeme getirmemiz adeta farz olmuştu bizlere. 1966 yılında Konya Turizm Derneği olarak bu faaliyete başlayabilirdik. Bütün valiliklere, kaymakamlıklara mektuplar yazdık. Bir Aşıklar Bayramı düzenleyeceğimizi, bölgelerinde bulunan halk şairlerinin adreslerini bize bildirmelerini istedik. Haber olarak da böyle bir bayramı gerçekleştireceğimizi İstanbul'un büyük gazetelerinden bütün yurda, vatandaşlarımıza duyurduk.
7-9 Ekim 1966 tarihinde bayramı yapacaktık. O zamanki Anıt civarında Konya il Halk Kütüphanesi'nde Aşıklar Bayramı için sahne ve dekor çalışmalarını tamamladık. Gece gündüz demeden eş, dost, arkadaş büyük bir heyecanla elleri kolları sıvamış çalışıyorduk. Gün geldi çattı. Ya kimse gelmezse, ya gelen az olursa diye düşünmüyorduk bile. Yirmi sekiz halk şairi bayrama gelmişlerdi. Bu azımsanacak bir sayı değildi. Üç gün üç gece bayram şahane bir şekilde devam etti. İsimlerini duyduğumuz, fakat yüzlerini yeni gördüğümüz aşıklarla birden, içli dışlı olmuştuk. Posoflu Aşık Müdami, Ardanuçlu Aşık Efkari, Adanalı Aşık Ferrahi, Karslı Aşık Dursun Cevlani, Tercanlı Aşık Davut Sulari bayramımıza büyük bir güç ve heyecan kattılar. Bu aşıklarımızın hepsi de bugün Hakkın rahmetine kavuştular. Ruhları şad olsun. Onların tutuşturdukları meşaleden bugüne nice çırak ve kalfa aşıklar ustalık beratı aldılar. Rahmetli Aşık Veysel, bayramın ikinci yılında yarışmalara katılmak üzere Konya'ya gelmişti. Aşık Veysel, ünü yurt hudutlarını aşmış değerli bir halk şairimizdi. Arzusuna uyarak onu yarışmalara sokmak kendisine zulmetmekle bir olurdu. Aşıklık her şeyden önce doğmaca (irticalen) şiir söylemek, atışma yapma, kıyasıya karşılıklı aşıkların taşlamada birbirlerine yüklenerek galebe elde etme sanatıydı. Saz çalmada Aşık Veysel'in fazla üstünlüğü yoktu. Aşık Veysel şiir söylemezdi, yazardı. Bunun da aşıklıkta pek önemi yoktu. Atışma konusunda da Aşık Veysel'in bir yeteneği yoktu. Rahmetli Behçet Kemal Çağlar'a durumu anlattım. O da Veysel Usta'nın arzusunu yerinde bulmadı. Kendisini yarışmacı olarak değil, Seçiçiler Kurulu'nda görmek istediğimizi, aşıklara her yarışma dalında örnek olmasını, onlara gerekli bilgileri vermesini beklediğimizi söyledik. Kabul etti. Bayram sonunda Aşık Veysel'e özel bir ödül verdik.
Yıllar yılları kovaladı. Her yıl yeni bir heyecan ve aşkla yarışma dallarına yeni dallar ilave ediyorduk. Yeni yeni aşıklar, omuzlarında sazları, bayram zamanlarında Konya'ya geliyorlardı. Başından beri bayramımızda ilk kabul ettiğimiz husus şuydu: Türkiye Aşıklar Bayramı bir er meydanıydı. Sazın, sözün, şiirin, türkünün Kırkpınarıydı Konya. Bayrama yol tutup gelen kimseye "niye geldin?" diye bir soru sormuyorduk. Nasıl ki gelmeyenlere niye gelmedin?" diye bir soru iletmediğimiz gibi. Şu var ki bayrama katılan her aşık durumu, kabiliyeti ne olursa olsun, bir eğitimin içinde buluyordu kendisini. Her bölgenin kendine has bir havası, belirgin bir özelliğine elbette o bölgenin aşıkları adapte olmuşlar, deyişlerinde, nağmelerinde, üsluplarında bu özelliğine göre şiirlerini söylüyor, sazlarını çalıyorlardı. Mesela bayramın ikinci yılında Dudakdeğmez dalını ve örneklerini yeni gören Tokatlı bir aşık, Dudakdeğmez yarışmalarında kendini meydana attı. İşaret ettim, girme diye. Beni dinlemedi bile. Bu dalın yarışmasında aşıkların, b, p, m, f, v, gibi sessiz harflerden mısra kurmamaları gerekir. Bu harfleri kullanırlarsa, iğne dudaklarına batar, kanatır. Dolayısıyla o aşığın yarıştan mağlup olarak çekilmesi gerekir. Doğulu, Karslı Erzurumlu aşıklar bu dalın favorileri. İkinci dörtlükte Tokatlı Hasan Selmani dudağına iğneyi batırdı. Seçiciler masasında oturuyordum. O anda iğne sanki benim dudağıma battı sandım. Hala o gecenin acısını duyarım. Her seferinde de iğnenin acısını can-evimde duyarım. Bir olayı yapmak değil, yaşamak önemlidir. Bütün aşıkları adeta kendimden bir parça bilirim. Onların sevinçleri benim sevincim, acıları benim acımdır. Haşan Selmani hiçbir şey olmamışcasına geldi yerine oturdu. Otele otobüsle dönerken yanına oturdum. Diğer aşıklara duyurmadan yavaşça sordum kendisine: "Benden destur almadan hiç bilmediğin bir dalda yarışmaya niye çıktın, çok üzüldüm". Gülerek cevap verdi: "Bile bile çıktım. Bu benim için bir tecrübe oldu. Sayende Konya Aşıklar Bayramı'na katıldım. Ben Tokat'ın Almus Köyü'nde yaşarken Aşık Veysel'i, Ardanuçlu Aşık Efkari'yi, Posoflu Aşık Müdami'ye nerede, nasıl görebilirdim. Aşık Çobanoğlu ile, Taşlıova ile, Reyhani'yle nasıl tanışabilirdim. Hepsini Konya Aşıklar Bayramı'nda tanıdım. Sana söz veriyorum. Gelecek yıl Dudakdeğmez dalında altın madalya benim." Cidden öyle oldu. Ertesi yıl bu olayı Metin Soysal Hürriyet gazetesinde seri bir yazı ile dile getirdi. Yazının başlığında Aşık Hasan Selmani'nin portresi yer aldı.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.