Karacaoğlan, Dertli, Köroğlu, Dadaloğlu, Emrah ve daha birçokları bu edebiyatın bazan karanlık, bazan da karlı ve fırtınalı dağ doruklarıdır.
Dağlarda yiğitlik etmişler, köy ve kasabalardaki toplantılarda, hatta İstanbul'da atışmalar yapmışlar, taşlamalar destanlar okumuşlar, türküler söylemişlerdir.
Hakkımızda devlet vermiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir.
demişler, bazan da er meydanını "gümbür gümbür" öttürmüşlerdir. Onlarda vatan bir sevgili, aşk bir ibadet, hayat bir masal gibidir. Bunları anlatırken sazları ve sesleri ise renk ve ışık olmuştur.
Onlar bugün de var. Var olduklarını Konya Turizm Derneği Başkanı Şair Feyzi Halıcı yirmi beşini bir araya getirerek ispat etti.
Konya'da 28-30 Ekim günlerinde üç gece ve bir gündüz aşıklar Bayramı yapıldı. Gittim ve gördüm, koca bir salonun sahnesinde Türkiye'nin her tarafından gelen yirmi beş aşık saz şairini bir arada görmek ve dinlemek imkanı büyük bahtiyarlıktı. Salon dört defasında da dolmuştu. Konya'nın kültür hareketlerine gösterdiği rağbet pek takdire layıktır.
Bayramın en heyecanlı ve hayranlık yaratan yanı aşıkların birbirleriyle atışmalarıydı. Jüri mesela "hoş olsun" diye bir "ayak" veriyor, aşıklar bunu her dört mısraın sonunda kullanarak birbirlerini "taşlıyorlardı". Biri ötekinin boyunun kısa olmasıyla alay ederken, öteki de berikinin uzun boylu olmasının "akılsızlık alameti" olduğunu iddia ediyordu. Bir defasında on bir saz şairinin bu şekilde yarışması, on bir "söz ve saz pehlivanı" nın naralar atarak güreşmesi, son derece takdir ve hayretle karşılanıyordu.
Karslı Aşık Murat Çobanoğlu, yanık ve erkek sesiyle bir "Akçadağlı Mustafa Bey" türküsü söyledi ki şaheserdi, heybetli, levend ve yiğit Türk beyleri sahnede sanki rahan geçit töreni yaptılar.
Karslı halk şairleri İstiklal Savaşı'nın doğu cephesindeki Halid Paşa'yı canlandırdılar:
Atın evlatlarım, vurun evlatlarım,
Atın evlatlarım Allah aşkına,
Şehit olanınız Cennet köşküne...
Başkaları da milli heyecana tercüman oldular:
Can sağ iken yurd vermeyiz düşmana,
Sevilecek varsa o da vatandır.
Bayrak gölgesinde pervasız yaşa,
Bu toprakta nice kurbanımız var.
Esirlik yakışmaz Türk'ün şanına,
Elde kılıç kolda dermanımız var.
Aşık Veysel Meşhur "Toprak" türküsünü çaldı ve söyledi:
Dost dost diye nicesine sarıldım,
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bihude dolandım boşa yoruldum,
Benim sadık yarim kara topraktır.
Kısaca boylu, durgun, ince yüzlü bir adam, yetmiş üç yaşında olmasına rağmen çok usta bir mızrabı ve çok içli ve tatlı bir sesi var, bu ses sanki öte'den geliyordu. Bin kadar insan derin bir sessizlik içinde dinledi, sonra alkışlar sanki koca binayı uzun zaman salladı ve titretti.
Aşıklar Cumhuriyet Bayramı'nda, geçit töreninde faytonlarla, saz çalarak ve türkü söyleyerek katıldılar, bayrama bayram kattılar. Eminim ki bayramın böylesi ilk defa görülmüştür.
Aşıklardan Tercüman okuyucuları için birer "İlham Parçası" istedim. Yarışmada birincilik alan Karslı Murat Çobanoğlu söyledi:
Gönül bir mihraptır, insan da mescit,
Çalış kırmayasın, üzülür gider.
Her ne yapar isen Yaradan şahit,
İyi ise işin yazılır gider.
Darendeli Ali Gürbüz söz aldı:
Dünyayı garkettim çeşmim seline,
Hasret kaldım goncasına, gülüne.
Ben kendim gitsem de şimdi ölüme,
Gürbüz der eser burda seslenir.
Maraşlı Aşık Hüdai pek hazin konuştu:
Hüdai'yim, işim, gücüm sabırdır,
İlk vatanım beşik, sonum kabirdir.
Dertlerim alaydır, gamım taburdur,
Efkar bölük bölük gezer yanımdan.
Şarkışlalı Sefil Selimi de söyledi:
Bir dostu karşımda gördüğüm zaman,
Çok ağlarım, yanaklarım ıslanır.
Sarılıp elinden tuttuğum zaman,
Yüreğim hep "dost, dost" diye seslenir.
Daha birkaç aşıktan sonra, yurdunun tarihi elbisesiyle geldiği için daha çok dikkati çeken coşkun ve usta halk şairi Erzurumlu Yaşar Reyhani bakalım ne dedi:
Aşıklar bu aşka ezelden bağlı,
Her saat endişesinden seslenir.
Kendine iş etmiş Kadircan Kaflı,
Tercüman'ın köşesinden seslenir.
"Dünyada ne varsa aşk imiş, ilim ise bir dedikodu imiş ancak" diyen şaire hak vermemek mümkün mü? Aşksız meşk olmaz ki...
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.