Melami-Hamzavi edebiyatı, Sarbar Ahmed (953 Hicri, 1546), divan edebiyatında da kuvvetli bir şair olan, fakat heceyle de şiirleri bulunan Dukakinzade Ahmed (964 H. 1556) ve bilhassa bu edebiyatın kurucusu sayabileceğimiz Vizeli Kaygusuz Alaeddin (973 H. 1565-1566), daha sonraları Emir Osman-ı Haşimi (1003 H. 1594-1595), Muhyi (1020 H. 1611), İdris-i Muhtefi (1024 H. 1615), Lamekani Huseyn (1034 H. 1624-1625), Oğlanlarşeyhi İbrahim (1065 H. 1655), halifesi Gaybi Sun'ullah (1072 Hicri, 1661'den sonra)la yürümüştür; hatta Fusus şarihi Bosnalı Abdullah'la (1054 H. 1644-1645) Mesnevi'nin birinci cildini şerheden Sarı Abdullah (1071 H. 1660) bile heceyle şiirler yazarak aynı yolu tutmuşlar, Yunus'un irfanını susamışlara sunmuşlardır.
Alevi - Bektaşi halk edebiyatının kaynağı da Yunus Emre'dir. Halk edebiyatının bu zümresindeki özellikler, Melami - Hamzavi edebiyatındakinden daha da barizdir. Bu edebiyatta tasavvuf terimleri, pek yer almaz; bunlara karşılık Alevi - Bektaşilere ait "meydan, dar, talib, muhib, derviş, soru, dolu, cem ve ayn-ı cem (Ayin-i Cem, ayn'ül-cem), rehber, mürşid, musahib, mürebbi, aşina, meşreb..." gibi terimler vardır. Ehlibeyt sevgisi ve Ehlibeyt düşmanlarına karşı beslenen buğuz, hele Hz. Ali hakkındaki aşırı inanç, mersiyeler, Hacı Bektaş'a, Alevi - Bektaşi ulularına övgüler, bu yolun erkanını belirten sözler, Safavilere ve bu münasebetle İran'a bağlılık, zahid ve zahir denen ve kendilerinden olmayanlara çatış, onların inançlarıyla alay, giyime, kuşama, geleneğe dair şiirler ve nihayet yaşayış aşkı bu zümre edebiyatını ören hususiyetlerdir.
Alevi - Bektaşi edebiyatındaki zahide, zahitliğe, riyaya çatış, hele Tanrı'yla içli-dışlı konuşma temasına da Yunus'ta rastlamaktayız. Örnek göstermeye kalkarsak, uzayıp giden bu önsöz, daha da uzar gider.
Şüphe yok ki la-dini halk edebiyatımızda da, hiç olmazsa heceyle yazılış bakımından Yunus tesiri vardır.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.